CENNETE MEKTUP

11 yıl bitti bugün. Özledik hem de çok. Daisy ve babam da yanında biliyorum. Sen babamla tavla oynarken Daisy senin dizlerine sürünüyor belki de. Duman da yakınlarınızdadır sanırım. Babam bir tornavida bulursa cennette onunla oynatır Duman’ı yine. Söyle babama üzülmesin yazlıktaki saygısız komşular biz tatilde iken bahçemize girip kestiler diye incir ağacını. Yerine daha güzelini dikeceğiz. Büyümesini seyredecek oradan. Geçen gün komşum incir getirdi hani en son seninle ayaklarımızı uzatıp yemiştik annemin aldığı üzüm incir ve şeftaliyi bahçede hatırladın mı?. Onun lezzeti hala damağımda. İnşallah birkaç seneye Kazdağlarındaki bahçemizden senin için yetiştireceğiz incirleri; toplayacağız  sepetle. Fatma ninemin çocukluğumda getirdiği gibi.. Göreceksin bizi yukarıdan… Buse mi? Biliyorsun işte. Kuyruğu dik tutuyor ama çok özlüyor.  Kilometreler var aramızda. Allahtan teknoloji de var ve internet çözüm oluyor kısmen hasrete. Başarmaya çalışıyor dörtnala. Çok benziyor sana. Kara kızım o benim. Tam istediğin gibi bir evlat oldu. Deliliği bana mantığı sana benzedi. Akıllı yani. Her gelişinde mezarına uğruyor ve küçük kozalakları toplayıp yurttaki odasına götürüyor. Sınavları için totem yapıyor bir çeşit. Hala parfümünü saklıyor. Türkiye’ye geldikçe kokluyor. Tombik hala aynı ağır abi. Luna denen bir zıpır eklendi hayatımıza biliyorsun. Ben hala çok yoruluyorum. Evlendiğimizde “kesinlikle çalışmanı istemiyorum” demiştin ve ben seni binbir numarayla ikna etmiştim ya. İyi halt etmişim. Yaş 53 ve ben günde 153km yol yapıyorum. İstanbul kirlendi. Sevmediğim şehir nefret yumağına dönüştü benim için. Geçmiş güzel günleri bile unutturuyor şehrin keşmekeşi. Ülkeyi hiç söylemiyorum bile. Halimiz perişan. Ben yerleşene kadar Kazdağları  KAZ’a dönebilir. B planımı biliyorsun. Gülme.. Hala çok istiyorum İngiltere’ye dönmeyi. Belli mi olur belki… Annemi biliyorsun. Yaşlandı ama hala karekök alabiliyor. Zehir gibi bulmacaları çözüyor ama arada bir çantasını kaybediyor. Aydın Boysan’a rakip şükürler olsun ki., Deniz’in Ayvalık’taki evdeydik tatilde. Artık seviyorum Ayvalık’ı. O kadar yorgunum ki eskiden neden sevmediğimi bile unutmuşum oraları. Cem filinta gibi oldu ve hala çok güzel resim çiziyor. Hatırlıyor musun ilk sen öğretmiştin ona resim çizmeyi. Büyüyoruz hala hepimiz. Senin gibi 50 yaşında kalmadık. Bak ben bile 8 yaş küçükken senden. 3 yaş büyüğüm şimdi… arabayı hala kötü kullanıyorum. Hala hızlı giderken torpido gözünden CD alıp player a koyamıyorum. Gülme… Ne yapayım yeteneksizim… Sen haklıymışsın. Benim özel şöförüm olmalıymış. Hala geri geri manevra yapamıyorum mesela. Allahtan Buse sana benziyor. Çok yetenekli araba kullanma konusunda. Bir de mükemmeliyetçiliği sana çekmemiş olsaydı harika bir karışım olacakmış ama işte… Şaka yaptım, üzülme.. Otu boku yazıyorum. Hala küfürlü konuşuyorum, özellikle duygularımı saklamak istediğimde. Biliyorsun işte. Delilik güzel bir şey. Gülmeyi hala seviyorum. “Gülen yüzün hiç solmasın” derdin ya. Sanırım artık karakter haline dönüştü bende. Tek pişmanlığım Buse’den birkaç tane daha yapmamış olmak. Vaktimiz olsa yapardık. Yani seni ikna ederdim sanırım. Buse serisine bu dünya hazır olmayabilirdi belki.. Hala bir sevgilim yok. Yani senden sonra sanırım yavaş yavaş umudumu da kaybettim. Buse, ailem, kediler, köpekler, dostlar, arkadaşlar, komşular hep var şükürler olsun ki. Ama evet dokunduğumda içimi titretecek adam hala yok. bir Nejat İşler var.. o da gitti gidiyor hala uzağız. Gülme, ne yapayım. Buse “sen zor kadınsın, babam sana iyi dayanmış” diyor. Evet zor olmak kolayıma gidiyor. Böylece koruyorum belki de kendimi. Merak etme tekrar aşık olursam ilk sana yazacağım ki zaten hissedersin sen. Hadi artık bitireyim bu mektubu. İşin gücün vardır. Okunacak romanlar, çizilecek resimler, sevilecek kediler. Başka kim bilir neler. Tüm sevdiklerime onları çok özlediğimi söyle. Ola ki bu dünyaya bir daha gelirsen benimle ol ya da olma ama bu kadar erken ölme.. Seni çok seviyoruz biz…

04.09.2015

ÖZÜR DİLERİZ ÇOCUK

Doğuyorsun bir çığlıkla , annen kucaklıyor seni, emziriyor, büyütüyor. Baban geceleri işten çıkıp geliyor seni okşuyor. Varsa bir iki lokma yemeğiniz yiyorsunuz ailece. Annen seni sarıp sarmalıyor. Dışardan sesler geliyor. Daha önce duymadığın sesler. Ateşe benzer renkler. Sonra hava kararıyor. Böyle günler geceler geçiyor. Sonra doğduğun evden, köyden, şehirden annenin kucağında yola çıkıyorsunuz. Yürüyorsunuz, yürüyorsunuz, bir yerlerden geçip tellerle çevrili bir başka diyara geliyorsunuz. Hava sıcak, hava karanlık hava kötü kokuyor. Sonra yağmur başlıyor. Uyuyor uyanıyor ve yine uyuyorsun. Annenin kucağı sana rahat geliyor ama büyüyorsun. Zaman geçiyor. Sonra başka topraklara geçiyorsun. Geçtiğin yerdeki insanlar seni sevmiyor istemiyor ve düşmanca bakıyor. Düşmanca bakmayanlar bile iyi bakmıyor. Ama sen sevgisizliği bile anlayamayacak kadar küçüksün hala. Bir bakıyorsun bir deniz kenarına gelmişsin. Bir çok insan kağıttan kayıklara biniyorsunuz. Bindikçe biniyorsunuz, Çoksunuz, ağırsınız. Annene sıkıca sarılıyorsun.Hava kararıyor, korkuyorsun. Hava soğuk, üşüyorsun. Annene daha da sıkı sarılıyorsun, sonra başın dönüyor. Etraf soğuk, etraf karanlık etraf soğuk, etraf ıslak. Her şey dönüyor. Artık annenin kokusunu alamıyorsun. İhtimal annen de seni koklayamıyor. Nefes alamıyorsun. Gözlerin kapanıyor ve artık hiç bir şey hissetmiyorsun. Islak küçük bir beden olarak bir sahile vuruyorsun. Senden daha büyükler başka sahillere, elbiseleriniz sıyrılmış, minik eller, ayaklar, güzel ıslak saçlar, kapalı gözler ve yolun sonu. Artık hiç bir şey hissetmiyorsun çünkü kimse bilmiyor, kimse görmüyor ve ne yazık ki kimse umursamıyor ve sen ölüsün. İnsanlık da ölü. Herkes tatillerde hala çıplak ve ojeli ayak resmi paylaşıyor senin ölü bedeninin vurduğu sahilin 100 metre ilerisinde ve senin ruhunun yayıldığı denizlerden yakalanmış balıkları yiyor yan koydaki yanık tenli bir adam. Elindeki tabletten sosyal medya hesabına giren birkaç neşeli menapozlu kadın senin resimlerini görüp üzülerek üzerine bir iki beylik cümle yazıp paylaşıyorlar ve akabinde bulundukları mekanı seçip isimlerini etiketliyorlar “yaza veda” ismiyle. Sen hala ölüsün. Kimsenin umurunda değilsin. Yarın veya en geç önümüzdeki hafta unutulacaksın. Toprağın altında çürümeye bile başlayacaksın. Adın bile yazılı olmayacak mezarının taşında ki bilmiyoruz mezarın olacak mı?. Ölmekle iyi ettin biliyor musun zira bu utançla yaşamak hayat değil çocuk. Güzel çocuk özür dileriz..